22 Ocak 2013 Salı

AHMET KÜÇÜKBAŞ İLE YAPILAN RÖPORTAJ


Abdullah Batur İspanya Gezisini Anlattı




İl Genel Meclisi Üyesi ve CHP Grup Başkanvekili Abdullah Batur Beyle yaptıkları İspanya gezisi üzerine konuştuk. Bize hem bu geziyi hem de daha önce yaptıkları gezileri ve bu gezilerde neler gördüklerini anlattı.
Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde İl Genel Meclisi ile ilgili bir yazı yayınladık. Bu yazıda bazı eleştirilerde bulunmuştuk. Bu yazımıza ilk tepkiyi İl Genel Meclisi CHP Grup Başkan Vekili Sayın Abdullah Batur verdi. Bizi telefonla arayarak yazıda sözünü ettiğimiz yurt dışı gezilerin olağan geziler olduğunu ve herhangi bir usulsüzlük içermediğini söyledi. Biz de kendisine böyle bir iddiamız olmadığını söyledik. Önümüzdeki günlerde Sinop’a geleceğimizi ve arzu ederse orada bu konuyu uzun uzun konuşabileceğimiz söyledik. Bu önerimizi kabul etti ve anlaştığımız gibi 12 Ocak 2013 Cumartesi günü kendisi ile buluşarak konuyu ondan dinledik.
Ahmet Küçükbaş: Abdullah Bey geçtiğimiz aylarda sizin grubunuzdan bir kişi ile İspanya’ya bir gezi yaptınız. Bu geziniz konusunda bize neler söyleyeceksiniz?


Abdullah Batur: Sinop’a hoş geldiniz. Bu ziyaretiniz için size çok teşekkür ederim. İzin verirseniz konuşmamıza bizim İspanya gezisi ile başlamayalım. Sizin yazıdan girelim. Yazınızda bizi ilgilendiren İspanya bölümü var. Ben yazınızı okudum grup olarak bizi ilgilendiren başka bir bölüm yok. Biz zaten pirincin beyazını değil, bulgurun sarısını yiyoruz. İşlenmiş gıdalardan kaçıyoruz, organik ürünleri tercih ediyoruz. Karatay diyetini de adım adım takip ediyoruz. Allah şükür sağlımızda yerindedir. Pirinçti, perdeydi, tüldü bizi hiç ilgilendirmiyor.
Gezi konusuna gelince… Şimdi doğrudan İspanya’ya girmeyelim. Ondan öncede bazı geziler oldu ve onlara da katıldık. İlk olarak Adana-Mersin gezisi düzenlendi. Bu geziye CHP grubunu temsilen Abdullah Batur olarak ben katıldım.
Diğer Meclis üyeleri ile birlikte bir minibüse bindik. Sugözü’ndeki termik santrali inceledik. Gerze ile Sinop arasında bela olarak gözüken, ama ileride Boyabat ile Durağan’ın tarımını yok edecek olan termik santral belasını inceledik. Orada çok özel araştırmalarda bulunduk. Adana Sugözü Termik Santralinde brifing aldık. Bu brifing kimilerine çok yararlı, bana da çok zararlı geldi.
Ben bana niye zararlı geldiğini brifing veren beyefendi ile medeni bir şekilde tartışarak orada termik santrale neden karşı olduğumu izah ettim. Sonucunda beyefendi tüm nezaketiyle bizi o alan içinde gezdirdi. Yüksek bir tepeden termik santrali ve denizi kuşbakışı izledik. Allah bize yardım etti.

Orada ne gördük?

Denizin içinde bir girdap…
Ben su çocuğuyum. Yüzmeyi 4-5 yaşlarımda öğrenmişim. 7-8 yaşlarımda yarışmalarda girerdim. Girdabın ne olduğunu bilirim. Ada başını bilirim. Masmavi bir denizin içinde bir grilik, bir girdap...
Ben hemen “Ne var burada” dedim. “Tahliye veriliyor” dediler. Ben diğer arkadaşlara döndüm “Beyler termik santral bu…” dedim.
Meclis üyeleri orada denizden tonlarca ton su çekildiğini ve tahliye edilerek denizin kirlendiğini gözleri ile gördüler.



 Termik santrallerde soğutma suyu bir şekilde tahliye edilmek zorundadır. Denizden çekilen suyun borular içinde yosun tutmaması için en medeni anlamda içine klor veriyorlar. Tahliyede o klor denizde ne yapıyor, siz tahmin edin. Günde bin ton, iki bin ton, on bin ton… Bunun hesabı yapıldığı zaman ne oluyor? Denizin ekolojisi ne oluyor? Bunun içinden çıkmak mümkün değil.
Bu geziye CHP grubundan sadece ben Abdullah Batur olarak katıldım. Oradan döndükten sonra Çanakkale gezisi düzenlendi. Ben CHP’li arkadaşlara sordum. Arkadaşlar Çanakkale’ye gittiklerini, şehitlikleri gördüklerini söylediler. O geziye katılmadık. Sonradan bir Gürcistan gezisi oldu. Bizim Gürcistan’dan alacağımız herhangi bir şey olamayacağına karar verdik ve o geziye de katılmadık. Arkadaşlara da “niye gidiyorsunuz?” diye de bir şey demedik.
Sıradan gidelim… Ben iki su altı dalgıcını “Altın Palet Yarışması” için İzmir’e götürdüm. Burada dereceye girenler Dünya Şampiyonası için Küba’ya gidecekti. Çok önemli bir yarışmaydı. Bu yarışmaya Karadeniz’i temsilen hiçbir ekip katılmamıştı. Biz sualtı sporunu Sinop ve ilçelerinde geliştirmek durumundayız.
Son olarak iktidar grubu uzak doğuya bir yurt dışı gezisi düzenledi.
AK: Size teklif edildi mi?
AB: Tabii bize de teklif edildi. Biz siz gidebilirsiniz bizim uzak doğuda alacağımız vereceğimiz yok. Eğer bir yere gitmemiz gerekiyorsa, ispanya’ya gidelim dedik. Biz üç kişiyiz. Bir kişi tek başına gidemez. Üç kişi de fazla gelir. Birimizi bırakacağız ikimiz İspanya’ya gidelim dedik.


AK: Neden İspanya?
AB: Bana bu güne kadar gelip de “Neden İspanya?” diye soran tek medya mensubu sizsiniz.

Neden İspanya?

İspanya bugün Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıyı yıllarca yaşamış, çekmiş, eziyetler görmüş, faşist diktatörlükleri, savaşı yaşamış, ağlayan bir ülke… Türkiye ile ne bağlantı kurarsanız siz kurun. Franco olayı, iç savaş olayı… İspanya tecrübesinden yararlanabiliriz.
İspanya’nın ekonomisi gitti. Nereden gitti?
İspanya krizde… İspanya’nın ekonomisi sıcak paradan gitti. Ben bunu öğrenince eyvah ki eyvah dedim. Şu anda biz krizde değiliz. Türkiye bugün ne yaşıyor? Sahte bir cennet yaşıyoruz. Bu sıcak para ne zaman çekilecek Türkiye’den? Bankalardaki sıcak para ne zaman çekilecek? Bağlantıyı siz kurun.
Ben İspanya’da bankacılığın bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. İspanyollar Avrupa birliğinden, birleşmeden de çok şikâyetçiler. Para birliğinden Euro’ya dönmelerinden, kendi paralarını kaybetmelerinden çok şikâyetçiler.
CHP grubu olarak Yunanistan değil de, Azerbaycan değil de görmek için niye İspanya’yı tercih ettik?
İspanya’da 17 tane özerk bölge var. Türkiye’de bu gün ne yaşanıyor? Türkiye’deki sıkıntı ne? Düşünelim biraz. Biz siyaset yapıyoruz. Biz ilin meclis üyesiyiz. Samsun, Çorum, Kastamonu sınırları içinde bu ilin tüm kararlarını bu meclis alıyor. Biz Türkiye’de neler oluyor, Dünya’da neler oluyor bunları incelemek zorundayız. Tarih-kültür, turizm… Bas bas bağırıyoruz: “Sinop turizm kentidir.” Tabii ki İspanya’ya gideceğiz ve bakacağız, turizm adına neler var. Spor adına ne var?

Hani sporu geliştirmek istiyoruz ya… Boyabat Çeltikspor’u ligden düşürmek için elimizden geleni yaptık ya… Abdullah Batur’un önergelerine retleri verdik ya… Araştıracağız. Bu ispanya bu işleri nasıl yapıyor?

Benim gezme diye bir derdim yok. Ama her gün öğrenme diye bir derdim var. Gördüklerimizi Sinop’ta nasıl uygulayabiliriz diye bir derdim var.
Benim derdim termik santral, nükleer santral… Peki, İspanya’nın enerjisini biliyor musunuz? İspanya’da enerji bakımından neler var, neler yok biliyor musunuz? Biz inceledik.
İspanya “krizden enerji ile çıkacağım” diyor. Neyle çıkacağım diyor: “Yenilenebilir enerji ile çıkacağım” diyor.

Tarım…

Sinop tarım memleketi, deniz memleketi…
İspanya’da tarım çok önemli. Şehrin içi yeşil, şehrin dışı yeşil, her yer yeşil… “Nasıl başarıyorlar?” diye hayretler içinde kaldım.
Biz ilin meclis üyeleriyiz. Bu ile İlimize bütün güzellikleri getirmekle görevliyiz. Bütçeyi en iyi bir şekilde kullanmak zorundayız. Ya “siz gittiniz de bütçe battı…” böyle diye bir şey yok. Şöyle diyebilirsiniz “Ya yirmi kişi de gider mi?” bunu da diğer arkadaşlarız cevap versinler. Biz üç kişilik grubun üçünün de gitmesine gerek yok dedik.
AK: Enerji deyince Sinop’un önünde termik ve nükleer santral konusu var. Sinop geleceğini turizmde arıyor. Ülke genelinde bir tarım sorunu var. İspanya’da bu konularda neler gördünüz? Kendi petrol kaynakları olmayan İspanya ihtiyaç duyduğu enerjiyi nasıl sağlıyor? Tarımını nasıl destekliyorlar?
AB: Sorular mükemmel. Cenazeye katıldığım için sizi bir saat beklettim. Yazınızı Boyabat Gazetesi’nde okudum. Siz gelmeden de kendimce hazırlıklar yaptım.
İspanya 17 özerk bölgeye ayrılmış bir krallık…
AK: Siz hangi bölgeleri incelediniz?
AB: Biz Katalan bölgesini inceledik. Katalan bölgesinde Katalanlık diye bir şey var. Katalanlar İspanya’dan ayrılmak istiyorlar. Krala bağlı belirli bir kesim var. Ama çoğunluk “Katalan, Katalan” diyor. Katalan bölgesi İspanya’nın zengin bölgesi… Devlet vergiyi çok alıyor. Aldığı o vergiyi diğer bölgelere dağıtarak dengeyi sağlamaya çalışıyor. Katalanlar bu işe eyvallah demiyorlar ve hoş bakmıyorlar. “Biz kendi sınırlarımız içinde bir devlet olalım” der gibiler. Tam diyemiyorlar, orduları yok. Polisi var ama orduları yok.
Bu bölge İspanya’nın turizmde çok etkili bir bölgesi… Sporda merkezi hükümete kafa tutuyorlar. Barselona-Real Madrid rekabetini biliyorsunuz.
Kastilya bölgesinde ki oranın merkezi Toledo’dur orada bir uyumsuzluk yok. Onlar biraz Madrid’e yakın ve birlikte yaşamayı uygun görüyorlar. Bir de Endülüs bölgesi var. Orada da aşırı bir sıkıntı yok.

Bu gezide üç bölgeyi gezdik.

Demirle taşı kardeş yapmışlar. Katalan bölgesinde de aynı, Kastilya bölgesinde de aynı, Endülüs bölgesinde de aynı. İspanya’da hiçbir bina, hiçbir binaya benzemiyor. Her bine diğer binadan daha güzel, her bina da mimarın imzası var.
Binalarını kurmuşlar, alt yapılarını yapmışlar, insan seli, araba seli, kimse kimseye çarpmıyor, kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Korna çalmak yok. Medeniyet, medeniyet, medeniyet…
Nasıl başarmışlar?
Çok kan dökmüşler. Çok mu iyi anlaşmışlar? Ben bunu çözemedim. Çok medeni bir memleket... Korna çalmak hakaret… Orada kaldığım 5-6 gün içinde üç kez korna sesi duydum duymadım.
Tarihleri içinde özgürlük var, kültürün içinde isyan var, hüzün var, mutluluk var. Araplarla başlayan, Yahudilerle devam eden, Çingenelerle en son noktasını koyduğu Flâmenko… Şarkı, dans, müzik… Olmaz böyle bir şey. Ben hayatımda dansla, şarkı ile müzikle krala isyan edildiğin ilk kez burada gördüm. Biliyordum ama gördüm. Görmek başka bir şey… Kadının eteğini sallaması o figürü karşısındakine ne demek istediğini hissettim. O erkeğin topuklarını, parmak uçlarını, ritmini nasıl hızlandırdığını, kendi kitlesini nasıl heyecanlandırdığını anladım. Şimdi bizim folklorumuz nerede? Gelenek göreneklerimiz nerede? Nerede bizim müziğimiz? Bu Flamenko beni çok etkiledi.
Barselona’ya gittik. Orada çok fazla otel yok. Sizin burada pek oteliniz yok. Barselona olimpiyatını nasıl yaptınız. Gelenleri nerede yatırdınız dedim. Olan otellerde olimpiyattan sonra yapılmış. Adamlar otel ihtiyacını kurvaziyer gemilerle halletmişler. Getirmişler otel gemilerini. Sporcuları, idarecileri, izlemeye gelenleri bu gemilerde misafir etmişler. Gelenler, kalanlar memnun. Rahat etmişler, gezdirmişlerde… Herkes memnun kalmış. Getirin iki kurvaziyer gemi. Karadeniz olimpiyatlarını Sinop’ta yapın. Sorunları tartışmıyoruz. Sorunları açmıyor, masaya getirmiyoruz.



Size turizmi anlatmayacağım. Onu koordinasyon toplantısında anlatacağım. Konu konuyu açıyor bu vesile ile spora gireceğiz.
Onur Kumbaracıbaşı döneminde Dinçer Yiğit Bey Karayolları Genel Müdürü… Kendisi dört dörtlük beyefendi bir insan… Onur Kumbaracıbaşı beyefendi ile birlikte geldikleri zaman kendilerinden ne isteyelim dedik.
Dedik ki; Bostancılıdaki sahayı isteyelim. O sahayı iki kişi istedik. Biri benim…
Ben memleketimi seviyorum. Bostancılı stadında yapılan maçlar bile o günlerin eseridir. Nerede bizim spor politikamız? Boyabat’ta spor politikamız nerede? Sahanın içine o kadar malzemeyi yığdık. O malzemenin alınması için il genel meclisinden bir karar çıkmadı. Hiç sesimizi çıkardık mı? Yoo… Sadece ben sayın valime koordinasyonda şunu söyledim. Dedim ki; yani onları oraya kim koydu. Bunun hesabı yorulmalı… Oldubitti. Sorulmadı gitti. Şimdi ne oldu? O stat da yapıldı. Yani spor politikamız da yok.
Adamlar her şeylerini planlıyorlar. Hemen yarın yapalım diye iddialı değiller. Sakinler, kararlılar ve başarılı oluyorlar.
Tarım konusunda İspanya’da çok ilginç bir şey öğrendim. Eğer İspanya’da muz yetişiyorsa ispanya’ya muzun girişi yasak. Örnek; mandalina yetişiyorsa, mandalina’nın girişi yasak. Ispanak yetişiyorsa ıspanağın girişi yasak.
Size ilginç bir şey anlatayım. Bizi Toledo’dan Sevilla’ya kadar eski büyük elçimizin şoförü kendi arabası ile götürdü. Emekli olduktan sonra orada kalmış. Eşi de şu anda bizim futbolcu Arda’nın yemeğini yapan hanımefendi… Bu arkadaş konsoloslukta çalışırken baklavayı İspanya’ya sevdirmeye kalkmış. Sevdirmiş de… Para da kazanmaya başlamış. İspanya hükümeti durumu fark etmiş. Neyiniz geliyor? Hamurunuz geliyor. Beş lira vergi… Neyiniz geliyor? Fıstığınız geliyor. On lira vergi… Neyiniz geliyor? Şekeriniz geliyor, yağınız geliyor… Eğer diyor uyanmasaydım iflas edecektim. Uyandık işi bıraktım. Malzemeyi buradan alıp yapacaksın. Antep fıstığı bulamazsan buranın cevizini kullanacaksın. Bunu diyor İspanya devleti… Tarımını böyle koruyor.

Biz ne yapıyoruz?

Ispanağımız İspanya’dan geliyor.
Tarımı konuşuyoruz ama şunu söylemeden geçmek istemiyorum. İspanya’da İngilizce göremezsiniz, Rusça göremezsiniz, Çince göremezsiniz, Türkçe göremezsiniz. Bizim gibi welcom falan filan yok. Kim milliyetçi ben anlayamadım.


Yaptıkları hatadan hemen dönüyorlar

Tarihi çok eskiye dayanan krallık bu şekilde sıkıntı içinde. Ama bu sıkıntıları biz enerji politikası ile aşacağız diyorlar. Neyle? Yenilenebilir enerji ile… Şehrin içinde termik santral varmış. Diyelim Melia Kasım oteli yerinde. İptal etmişler. Doğal gaza çevirmişler. Yaptıkları hatalardan hemen dönüyorlar.
Notunu aldım. 7X24, dünyada örneği yok. Gece de elektrik üretiyorlar. Güneşten aldıkları enerjiyi aynalarla bir fırına yönlendiriyorlar ve elektrik üretiyorlar. Koskoca Sevilla kentinin elektriği buradan karşılanıyor. İspanya’da birçok otel kendi enerjisini kendisi üretiyor. Her yerde enerji panelleri var.
Derseniz bunları gördükten sonra ne yaptınız? Gelir gelmez önergelerimizi verdik. Köylerdeki içme sularında elektrik kullanılıyor. Niye elektrik kullanılıyor? Hiç değilse bu güneş panelleri ile köylerin içme sularının elektriğini üretelim dedik. Arkadaşlar reddetti. Reddettiler diye vazgeçecek halimiz yok. Camiye almadılar diye namazdan vazgeçecek halimiz yok. Gidersin yan tarafta kılarsın namazını, çok dert değil. Biz de güneş panelleri konusunda ısrarımızı sürdüreceğiz.
Ne oldu? Ondan sonra kendileri önerge verdiler. Bizim dediğimizi yapmayın, iyi bir şeyler yapın biz sizi destekleyelim.
Özel İdare misafirhanesinin çatısına bir sistem kurulacak. Misafirhanede kullanılan ve elektrikle sağlanan sıcak su ihtiyacını karşılayacak. Biz böyle örnek proje olmaz dedik. Bunlar yapılan şeyler. Yok dediler biz elektrik üreteceğiz. İyi dedik. Siz yapın biz sizi alkışlayacağız dedik. Şimdi proje elektrik üretmek üzere geçti. Şimdi biz o projenin takipçisi olacağız. Nereden nereye geldik.
Ama bütün ispanya parkına enerji panelini koymuş, yeşil alana panelini koymuş, bütün evlerin üzerine panelleri koymuşlar bütün evler elektrik üretiyorlar. Kiremit olan yerler güneş enerjisi… Niye Türkiye’de bu yok? Güneş enerjisi için Antalya’ya gitmeye gerek yok. Boyabat’ın güneşi bile bize yeter. Boyabat’ta niye bir tane bile panel yok.
AK: Boyabat’ta güneş enerjisi ile sıcak su elde den epeyce panel var.
AB: Hayır efendim ben onu demiyorum. Benim söylediğim güneş enerjisinden elektrik enerjisi elde etmek. Bunlar artık bir şekilde Sinop’a girmeli, Türkiye’ye girmeli, köylere kadar girmeli… bizim güneşimiz çok, Boyabat, Durağan ve Saraydüzü’nün güneşi sahilden çok. İşte biz bu konuları mecliste dillendiriyoruz.
Bunun dışında İspanya’da bütün dağlar rüzgârgülü… Böyle bir şey olamaz.
AK: Rüzgârdan elektrik üreten rüzgâr santralleri bizde de var. Yakında Gelibolu, Çanakkale taraflarında gördüm.
AB: Evet Çeşme Alaçatı taraflarında da var. Ama o kadar. Başka yerde görmüyoruz. Bizim ülkemizde rüzgâr esmiyor mu? Bizim ülkemiz rüzgâr ülkesi değil mi? Hadi bizde rüzgâr esmiyor. Güneş ülkesi değil mi? Almanya 25 gigawatla geçtiğimiz 2012 Nisanında Dünya birincisi oldu. Kışın kalpakla paltoyla gezilen Almanya, yazın ceketle, pardösü ile gezilen Almanya Güneşten elektrik üretmede dünya birincisi…
AK: Güneş’ten enerji elde etmek için havanın sıcak olması gerekmiyor. Yeterli bir güneş ışını varsa hava sıfırın altında bile olsa enerji elde edilebilir.
AB: Evet puslu havada bile panellerde enerjiye dönüşüyor. Biz de bu yöntemlere dönmek zorundayız. İlimize bunları getirmek zorundayız. Birileri beni beğenmiyor olabilir. Bu son derece doğal... Ama her parti İl Genel Meclisine gönderecekleri insanları çok iyi süzgeçten geçirecek.



İlin meclisi olmasa ne olur?

Onu da söyleyeyim. 29 büyük adı altında, büyütülmüş 29 Mart 2014’ten sonra başlayacak, 6360 sayılı kanunla ne olduğu belli olmayan bir yönetime geçeceğiz. İlin yönetimi olmazsa arkadaşlar görecekler ne olacağını. Bu yönetimi beğenmeyebilirsiniz. Bazı arkadaşlara tepki koyduklarınız da olabilir ama en kötü yönetim bile yönetimsizlikten iyidir. Bu iktidar kendi seçilmişlerine bile tahammül edemiyor. 29 ile bakarsanız, Türkiye seçilmişlerinin yüzde 60’ı, yüzde 70’i olduğunu görürsünüz. Çünkü nüfusun çoğu buralarda. Geriye ne kaldı? Sinop gibi küçük 52 il... Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin 29 büyük ili yeni bir kanunla yönetilirken, Türkiye’nin 52 ili de eski kanunla yönetilecek. 29 büyütülmüş şehirde il genel meclisleri olmayacak. Yerine ne gelecek? Yatırım izleme, denetleme kurulu adı altında vilayetin emrinde memurlar gelecek. Şimdi o zaman şu şuydu, bu buydu diyenler o kuruldaki insanlara gidip kaç defa dertlerini anlatacaklar? Arkaya yaslanıp bir düşünsünler. Ben bütün meclisin sözcüsü değilim. Ama bütün duyumları değerlendirmek istiyorum. Bir köyler birliği adı altında bir derdini bir meclis üyesine söyleyebiliyorsunuz. İl meclislerini kınayanlar, bu meclislerin 1800’lü yıllardan günümüze kadar geldiğini bilmiyorlarsa bu yanlış bir şey… 2014’ten sonra sistem değişecek.
AK: Abdullah Bey güzel bir konuşma oldu. Çok teşekkür ediyoruz.
Not: Abdullah Batur Bey bize Sinop için çok önemli bir konuda yazılmamak üzere bazı bilgiler verdi. İleride bu konuda haber verebilmeyi umuyoruz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder